28.01.2012

Türk Tesbih Sanatı

Tespih, oyalanmak için elde biteviye çevrilen taneler dizisi midir? Necdet Sakaoğlu, Tespih Söyleşisi yazısında bu sorunun ardına düşerek tespihin yaşamımızdaki fotografisini çıkarıyor. Sakaoğlu'na göre tespih, saat ve tütün tabakası ile eski zaman insanlarının varsıllık düzeylerinin simgesidir. Tespih sabır, saat zaman, tabaka da keyif nesnesi olarak elden ele, cepten cebe, kuşaktan kuşağa ömürlerin tanıklarıdırlar. Serdar Neziroğlu da bir tesadüfle tespihin bu tanıklığına yolcu olur. Neziroğlu'nun tespih sanatıyla serüveni, üç yıl önce Fransa'ya yaptığı bir iş gezisi sırasında başlar. Aslında merak denizinde hiç kulaç atmasa da uçakta oyalanmak için eline aldığı gümüş bir tespih, gezi boyunca parmakları arasında dolaşıp duracaktır. Ve o gün, o gümüş tespih Neziroğlu'nun 40 yıla ulaşan iş yaşamında yeni dönemin kapısına altın değerinde bir anahtar olacaktır. Önceleri her koleksiyoner misali sanatsal değeri olmayan birçok tespih toplar. 'Merak', dibi görünmez bir kuyu olsa da araştıran kişi için suyu berraktır. Neziroğlu da bu berrak aydınlıkta bilgiye yol alır. Yolu üzerindeki tespih ustalarıyla tanışır, seri üretilenler ile sanatsal değer taşıyan tespihlerin ayrımına varır. Bir yol sapağında şunu da öğrenir: Tespih konusunda Osmanlı'dan günümüze yeterli yazılı kaynak yoktur; bu sahada oldukça fazla bilgi kirliliği bulunmaktadır. Koleksiyon yapanlar ise "bencillik"leri nedeniyle sanatçıların kimliğini açıklamaktan kaçınırlar. "Oysa sanatsal yapıtlar evrenseldir ve geniş kitleler ile paylaşıldıkça değerleri, ilgi düzeyleri artacaktır."

ÜÇ BÜYÜK ALBÜM
Ve Neziroğlu, üç yıl içinde sanat değeri üst düzeyde üç binden fazla tespih toplar. Bu sürede 40 kadar tespih ustasıyla iletişim kurar, ustaları teşvik eder, tespihler yaptırır, bir anlamda istihdam yaratır. Şimdi ise Türk Tespih Sanatı-Neziroğlu Koleksiyonu başlığı altında yayımladığı üç büyük albüm ile bu eşsiz hazineyi sanat dünyasına tanıtmaya amaçlıyor. (Ayrıntılı bilgi: http://www.turktespihsanati.com'dan alınabilir.) Deniz Gürsoy, Parmak Uçlarındaki Huzur başlıklı yazısında albümleri, "Ülkemizin en büyük ve büyük olduğu kadar da içeriği en değerli tespih koleksiyonu," olarak değerlendiriyor. Gerçekten de hem biçimi, hem içeriği ile paha biçilmez bir kültür hazinesi... Mesela geçen yıl İstanbul Avrupa kültür başkentiydi, tespih sanatı için hiçbir şey yapılmadı. Açın bakın 2010 yılının sanat takvimine, iki tespih ustasının fotografisinden başka bir şey göremezsiniz. Osmanlı'dan günümüze uzanan bu sanat dalı için bir küçük sergi dahi açılamadı. İşte bu yüzden de bir kültür hazinesi... Bu çabada benim de karınca kararınca bir tutam tuzum oldu doğrusu... Yine Neziroğlu'nun teşvikiyle şimdiye kadar 20'ye yakın tespih ustasıyla röportajlar yaptım. Albümde bunlar da yer alıyor. Sözün kordelasını günümüz tespih ustalarının piri Zekai Şenyurt'un anlattığı bir hikaye ile bağlayalım: Adamın birinin çok güzel bir kehribar tespihi vardır. Tespihi kızı ister, "Kolye yapacağım," diye; oğlu ister "Anahtarlık yapacağım," diye... Aralarında sürekli bir didişme olur. Yine bir sabah bu konuda kavga ederler. Adam evden çıkar, kahveye gider. Bir köşeye oturur, kendisine bir kahve söyler. Bu arada da tespihini çeker. Bu sırada bir çocuk gelir, gençten biri... "Amca," der, "tespihine bakabilir miyim?" Adam verir tespihi. Genç alır tespihi eline, okşar, pamuk tutar gibi bakar tespihe... Sonra da "Amca, satıyor musun bunu?" diye sorar. Adam bakar gence, "Satıyorum," der. "Kaça?" Adam, "Şu kahvenin parasını ver, yeter," der, "çünkü sen, tespihi tutmasını, sevmesini biliyorsun."

Refik Durbaş

Kaynak